3 ayda bir yayımlanmayan Çün' derginin 2014 bahar sayısından...
* * *
Selahattin Pınar...
Boş sokaklar...
Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar.
Gece yarısı kemerli pencereleriyle karanlık tiyatro binası önünde dumanı tüten yemek: Son parayla alınmış.
Sonra yine Selahattin Pınar...
Bir bahar akşamı rastladım bize
Keyifli bir telaş içindeymişiz
Yeşilmişiz, sazmışız...
Sonra yolda kusmuk, sonra mermer merdiven.
Sonra ağızlıklı, silindir, fabrikasyon sigara.
Sonra soğuk yatak.
Soğuk yatakta kısık sesli radyo.
Radyoda at yarışı müziği: Entres dos aguas.
Susadı, musluktan su içti. Sigara çekti canı, tüttürdü.
Canı başka şeyler de istedi.
Hepsini yapamadı.
Kahramanımız yaşlanmaya yüz tutmuş genç bir adamdı. Gördüğü tahsille yaptığı tahsilat arasında bir orantısızlık vardı. Aslında aradığı tahsilat ya da tahsil değildi. Darülfünunun ortalama bir bölümüne ortalama bir dereceyle girmiş, Yeditepe Üniversitesi’nde parasını basıp Mastır of Bızinıs Edministireyşın yapmıştı. Şimdi ortalama bir özel şirkette ortalama bir pozisyonda ortalama bir mayışla çalışıyordu.
Kahramanımız hürriyetine sevdalı bir bezgindi. O kadar bezgindi ki özgürlüğü için bir bedel ödemeyi aklına bile getirmemişti. Bu dertleriyle asabiyeye bile gitmiş ama tabip bulamadığı için geri eve dönmüştü.
Bu arada kahramanımızın bir kahraman olmadığını da belirtmek gerekir. Ucuzundan bile olsa bir kahraman olsa her şey daha değişik olabilirdi.
Kahramanımız kahraman olmasa da işe yaramaz diye yaftalanabilecek birisi değildi. Eli işe yatkındı. Misal kırsala bıraksanız kendine yetebilecek kadar tarım yapabilir; yakacağını dağdan getirebilir; inek sağıp, tavuk kesebilirdi. Tüfek verseniz çulluk bile avlayabilirdi belki.
Ama gelin görün ki şehirde işler böyle yürümüyordu. Yolsuz kalmakla yolsuzluk yapmak arasında bir çizgi yoktu onun için. Bir kahraman olmadığı gibi bir antikahraman da değildi. Bizim kahramanımız olmayı nasıl başardığı konusunda kendisinin de bir fikri yoktu. Ve de hiç olmayacak.
Sıradan geçen bir günün ardından sıradan kahraman soğuk yatağına uzandı. Sıradışı hayallere daldı. Rüyasında tanımadığı güzel bir kadınla sevişti. Onda bile erken boşaldı. Gerçi bunun dışında erken yapabildiği bir şey yoktu.
Yıllarca ne yaptıysa geç kalarak yaptı. Servise geç kaldı. Okula geç kaldı. İşe geç kaldı. Geç uyudu, geç uyandı. Geçip giderken şu evrenden, bir iz bırakmaya çabalamadı. Türüne özgü bir özellik olan şu dünyaya tohum bırakma arzusu da yoktu.
Ölümsüzlük gibi bir arayışta değildi. Beş gün sonra öleceğini bilse bir dakika hayıflanmazdı yapacağım çok şey vardı diye. Bu sebepten olsa gerek Azrail hiç fark etmedi onu.
İşte kahramanlık vasfı olmayan, o olmadığı gibi antikahraman da olmayan kahramanımızın kahramanımız olma sebebi budur.
Kahramanımız gelip geçtiği ama göçmediği dünyada hiçbir şeye etkisi olmadan yüzyıllardır yaşıyordu. Basit şeylere sevinse de genelde üzülmüyordu. Gamsızdı, en son ne zaman ağladığını bile hatırlamıyordu.
İşte bu tırt hikayenin zırt dediği nokta kahramanımızın ağlamasıdır.
Bir akşam evine giderken hiç sebep yokken salya sümük ağlamaya başladı, nefesi kesildi, olduğu yere yığıldı. Kahramanımız ömründe ilk defa Azrail’le karşılaştı. Soğuktu. Nefes alamıyordu. Gözünü zorlayarak bir daha bakmaya çalıştı Azrail’e, bakamadı. Bir gece önce eve giderken kusmuk gördüğü yere kapaklandı, kusacak gibi oldu, yüksek sesle böğürdü ama kusamadı.
Uğultular ve duman arasından bir şey şiddetle kolundan ve belinden kavrayıp sürüklemeye başladı. Gözünü açabildiğinde siyah kapşonun içinde kızıl maskesi ve kan çanağı göz yuvası içinde siyah gözbebeklerini gördü. Maskenin ardından gelen boğuk ses emretti: “Kapat gözlerini”. Zaten gözlerini tam olarak açabilmiş değildi. İtaat etti.
Kısa bir süre de olsa ölümü düşündü. Ölümün o kadar uzak olmadığını farketti. Korktu.
Az önce götü üçbuçuk atan kahramanımız yüzüne solüsyon sıkılırken ilk defa yaşamaktan bayağı keyif aldığını fark etti. Azrail kılıklı eylemci kahramınımızı ayağa kaldırdı. Kahramanımız yaşlı gözleriyle sokağın başından görünen TOMA’ya doğru “amına kodumun orospu çocukları” diye bağırdı. Küfürü üzerine üstüne yağan plastik mermilerden kaçarken korku yerini öfkeye bırakmıştı.
Kahramınımızın içtiği abı hayat biber gazıyla burnundan geldi. TOMA suyuyla ölümsüzlüğünden arındı ve sıradan bir insan olarak aramıza karıştı.
Ertesi gün geç uyandı, servisi kaçırdı. Normalde taksiye atlayıp işe yetişirdi ama yapmadı. Hastaneye gidip ishal oldum diye rapor istedi. Eczaneye uğrayıp Rennie Duo aldı. Karaköy’e gidip bir gaz maskesi ve güneş gözlüğü edindi.
Artık onun için dünya daha geçici ve eğlenceli bir yerdi...